top of page

Sanatçılar Eve Yapay Zeka Sahneye

  • Ömer Yıldırım
  • 21 May 2021
  • 6 dakikada okunur

Güncelleme tarihi: 22 May 2021


Nedir yapay zeka? Bir makinenin, insan beynini taklit etmesi mi? Evet, “yapay zeka” hayatımıza böyle bir işlev için girdi ve gittikçe derinleşerek insanlaşıyor gibi sanki. Esasında yapay zekâ, canlıların ve insanın davranış biçiminden esinlenerek; Sistemlerin, modelleme çalışmalarına verilen genel isimdir. Bu davranış modeli, 1950’li yıllarda, “artificial intellegence/ yapay zeka” olarak adlandırılmıştı. Yani yapay zeka konusu çok da yeni sayılmaz yetmiş yıl kadar eskiye dayanıyor.


“Düşünüyorum öyleyse varım!” diyen Descartes, beynin mantıksal kısmı olan sol lobun matematiksel işlevini, sebep-sonuç ilişkisi kurma becerisini, kelime, sayı ve sembollerle olan ilgisini yüceltirken söz konusu lobunun hakimiyetini öne sürmüştü. Ve bence; yapay zekanın ilk tutunacağı dalı da ortaya sermiş böylece. 1600‘lü yılların ardından; Nicola Tesla gibi yüzyıl öncekilerle Steve Jobs ve Elon Musk gibi çağdaş isimlerin; bu konuda, çok önemli adımlar atarak yeni yollar açtıklarına şahit oluyoruz. Tabii ki bu insanlar birer öncüsü çağlarının. Ama onların ardı sıra pek çok isim saymak da mümkün. Saydıklarım, benim yakından takip ettiğim kimseler; onun için isimlerini andım.

Bir aktör olarak bir yandan mesleğinizi icra edip çalışırken, bir yandan da düşünüyoruz sürekli. Bu arada; gördük ki… Kültür ve sanatta; bir gelenekçilik saplantısı önümüze bakmamıza engel olarak durmakta… Mesela… Ramazan ayı geliyor; “nerede o eski Ramazanlar!” denilip çocukluğumuzun hatta dedelerimizin zamanının beceri kapasiteleri ve imkanlarıyla eğlence anlayışları sergileniyor ya sadece… Ama her yıl, her yıl, bu böyle. Üstelik bu tekrarları büyük bir heyecan ve iştahla yapıyoruz ya... Allah kalbimizi biliyor ya; bu şekilcilik bize çok doğru gelmiyordu, gelmiyor.


Yine de yanlış anlaşılmak da istemeyiz! Tabii ki eskiye ait, bazı tarihi oluşumların, kültürel olarak korunması ve manevi olarak da sahiplenilmesi var, olabilir. Buna asla karşı değiliz.

Ve bunların araçsallamasını da destekliyoruz. Fakat görüyoruz ki araç olmaktan çıkıp amaç

haline gelivermiş sözünü ettiğimiz “eski zaman oluşları” ve kutsanmaya dahi başlamış. Bizce, temel yanlış burada işte…


Söyler misiniz bize; siz, çocukluğunuzdaki mutluluğu ve aranızdan ayrılan büyükleri nasıl hatırlarsınız? Bir somut şeyle tabii ki... Bu, geçmiş olanlara ait bir obje olabilir; bir koku

olabilir ya da bir etkinlik olabilir. Aslında; mevzubahis geleneksel etkinlikler, ramazanımlık eğlenceler vs: bize size, mutlu olduğumuz çocukluğumuzu hatırlattığı için yine isteriz. Yoksa aradığımız, bizim çocukluğumuzdaki oyuncak ya da eğlence değil; onların bize hatırlattıklarıdır. Peki; “bunda ne zarar var? Eskiye dair işler de bu şekilde devam etse n’olur?” dediğimizde de karşımıza, -bizce- şu sonuç çıkıyor: “Yeni adımlar” atmamıza ve “başka arayışlar” içinde olmamıza engel oluyor. Yoksa kimse, geçmiş olan bağımızın koparılmasını ve hattın kaldırılmasını istemiyor. Küreselleşen dünyada, Milli olmanın yani imza atmanın yerli olma zorunluluğu taşımadığına inanmaktayız. Şayet; bir zorlama, bir değişim olmasaydı -ki şu an yaşadığımız Pandeminin zorlaması gibi- yeni arayışlara girmeyecekti İnsanlık, biz de girmeyecektik.


Şu an itibariyle diyebiliriz ki “bundan böyle tiyatro sahnelerinde de yapay zekaya sahip ‘android oyuncular’ görebileceğiz!” demekte bir mahzur var mı? Yok! Fakat geriye doğru; önceki yıllarda; “tiyatro sahnelerinde de yapay zeka kullanılacak ve hatta android oyuncular sahne alabilecekler!” derken bu sözler; kesinlikle ütopik karşılanıyordu. Dendiği gibi şimdi değil! Çünkü yapay zeka uzun süredir hayatımızda var. Elimizde var, evimizde var. Daha önceleri, yapay zeka mahsulü alet edevat görünce insanlar şaşırıyordu ama şimdi normalleşti, normalleştik. Yapay zeka robotlar; bir anda, “insan vücudu” giyinmiş olarak karşımıza çıkmayacak tabii ki! Fakat adım adım, gündelik hayata girdi ve alıştırdı bize kendini.


Tıpta, sağlık hizmetlerinde robotlar yeni değil. 2003 yılından bu yana, Da Vinci Cerrahi Sistemi yirmi binden fazla ameliyat gerçekleştirdi ve sağlık alanında, robotik gelişmelerin önünü açtı. Örneğin; manyetik mikrobotlar, hastaların atardamarlarındaki plakların çıkarılmasında; göz hastalıklarında ve hastalık taramalarına yardımcı olmak gibi çeşitli operasyonlarda kullanıldı.


Askeri alanda ise insansız hava araçlarının geldiği durum ortada… Ayrıca; ABD ordusundan, Binbaşı Kenneth Rose’un şu sözleri çok manidar: "Makineler yorulmaz, gözlerini kapatamaz, yağmur yağdığında ağaçların altına saklanmaz ve arkadaşlarıyla konuşmazlar. Bir insanın

nöbette detaylara olan ilgisi; ilk 30 dakikada, dramatik bir şekilde düşüyor. Oysa makineler korku nedir bilmez."


Sinema endüstrisinde; zaten, yapay zeka çok ileri düzeyde kullanılıyor. Örneğin; “hızlı ve

öfkeli” film serisinin altıncısında ölen, eski başrol oyuncusu Paul Walker; serinin yedincisinde de izlendi. Oysa filmin çekimleri sırasında Walker, mezarındaydı. Buna rağmen seyirciler, kendisini sinema perdesinde izlediler. Bu, “hile” yapay zeka ile gerçekleştirildi.


Bu örnekler çoğaltılabilir… Çok yakında, sahnelerde de bunlar yaşanacak. Hatta oyunculardan sonra seyircilerin de robotlaşacağı düşüncemizi kayda geçelim. Bu birçok şekilde olabilir. Örneğin, şu an insanlar; sanal gerçeklik üzerinden, VR gözlükleriyle internete bağlanıp bir uygulama üzerinden davet ettiği kişilerle bir mekanda buluşabiliyor; önceden belirlenmiş “Avatar”ları kullanarak... Bu mekan; bir tiyatro salonu, bir sinema salonu ya da bir konser alanı olabiliyor. Şu an var olan bu teknoloji sayesinde; evlerindeki kişiler, başlarına taktıkları aparatın

sensörleri ve ellerindeki mandallarla uzaktaki “Avatarları”na hareketlerini aktarabiliyor. Öyle ki

jest ve mimikler dahi avatarlara yansıtılıyor ve izleniyor. Yani herhangi bir mekandaki kişi, davet ettiği kimselerin yanında oturan avatarına bakarak; onun her türlü hareketiyle birlikte güldüğünü, şaşırdığını, kızdığını dahi görebiliyor; anlayabiliyor.


Dendiği gibi zaten var olan bu teknolojiyi geliştirme çalışmaları sürüyor. Bu anlamda, örneğimizi devam ettirelim: Çok yakın bir zamanda, insanlar, herhangi bir mekana; avatar olarak değil de herkes kendi vücudu ve yüzüyle girebilecek. Yani herkesin birer “dijital klonu” olacak. İnsanlar evlerinde otururken; uzaklardaki bir salona gidip başka insanlarla buluşabilecek. Bu gelişme; insanlara, inanılmaz bir konfor ve rahatlık sağlayacak. Herkes evinden ya da ofisinden; istediği noktaya bağlanarak görüşmelerini, konuşmalarını yapabilecek. Hülasa trafik derdi yok, stres yok, yorgunluk yok; daha da önemlisi risk yok.


Burada hologram teknolojisinden söz etmiyoruz; o, uzun süredir kullanılıyor zaten ve günden güne geliştiriliyor. Bir bakıma; yapay zekaya sahip oyuncular ve “çipli insan”lardan bahsediyoruz. Ve diyoruz ki “sahnedeki bir insanı izler gibi bir ‘android oyuncu’yu izleyeceğiz.” Bu dizilerde de olacak filmlerde de... Düşünün: Karşınızda; fiziki olarak insandan ayırt edilmesi çok zor bir yapay zeka ya da bir android. O hiç yorulmuyor, verilen tüm komutları yerine getiriyor, alınganlık ve kapris yapmıyor ve yaşlanmıyor. Ayrıca aradığınız fiziki özelliklere göre tasarlanmış bir yapıda. “Doğru cast yani!” mi desek acaba? Fakat buradaki en önemli sorun şu ki… O da en kritik nokta. Mevzu bahis android oyuncu, hareketleri ve talimatları birebir uygulayabilir ancak duygu ve karar alma işini nasıl çözeceğiz? Bu zamana kadar, asla olamaz denilen kısım, tam da buydu. Fakat bu durumun da icabına bakılmış diyerek şaşırtalım sizi.


Aslında Chatbots, yüz ifadesi tanıma, çevirmeler, konuşulanları yazıya dökme, kişisel

asistanlar ve film önerileri gibi bir çok özellik, kullanılıyor ve de hiç abartmadan üstelik asla şaşırmadan… Çünkü artık tarif edilen yapıların nasıl çalıştığını biliyoruz; ezber değil burada anlatılanlar. Ve demeliyiz ki ikna da olduk. Tamam ama bilmediğimiz deneyimlemediğimiz her yeniliğe karşı bir tepki geliştirme huyumuz var. Yapay zeka kullanımı için de geçerli bu tepki. Öyle de olsa “atı alan, Üsküdar’ı geçti” gidiyor; haberiniz olsun!


Peki yapay zekada duygu nasıl olacak?

En hararetli tartışma konularından biri; elbette insanı, insan yapan özelliğin, yani duyguların,

insana özgü kalması gerekip gerekmediği sanırız. Zihnin nitelikleri arasında hafıza, dikkat, mantık, öngörü, problem çözme ve iletişim kurma gibi yetenekler, bilinç dışı süreçler ve duygular yer alıyor. Peki; zihni, beyinden ayrı düşünmek mümkün ve de doğru mu? Amerikalı psikiyatr Glen Gabbard’a göre; hayır, değil. Gabbard, 2005 yılında yayınladığı bir makalede, beyin ile zihin arasındaki ilişkiyi; “zihnin, beyinsel bir aktivite olduğunu…” söyleyerek açıklıyor. Buna göre; beyin, bir organ, bir komut; zihin ise bir düşünce ve bilinç halidir. Ve buna duygular da dahildir. O halde, yapay zekada duygunun yeri var mı? Luiz Pessoa’nın Science & Society dergisinde yayınlanan makalesine göre; gerçekten insan gibi davranan robotların, “işletim sistemlerinde” duygulara dair veriler de olması gerekiyor. Pessoa; otonom yani kendi

kendine bilgiyi işleyip sebep sonuç ilişkisi kurabilen ve karar verebilen mekanizmaların bu değerlendirmelerine, duyguyu da dahil etmek gerektiğini savunuyor. Yani yapay zekanın; bir

insan kadar hızlı düşünüp karar verebilmesini sağlamak için ona, duygu gibi doğal ve güçlü

bir itici güç eklenebilir. Bunlar aynı zamanda doğallığı sağlayacak ve gerçeğe yakın insanın tepkisini, mimik ve jestlerini taklit etmekte de yardımcı olacak.


Yani şöyle özetleyelim: Her duyguyu; bir sonuç, bir tepki olarak düşünürsek… Yapay Zekaya; “şu etkiler olduğunda, şu tepkileri vereceksin!” diye kodlandığında sonuç, şaşmaz. Çünkü yapay zeka; bu referansları ölçü alıp öğrenme kabiliyetine de sahip olacaktır.


Hangisi daha doğal olacak?

Bu arada; herkes, şu ifadeye takılıyor: Yapay olmak... Hangisi daha yapay olacak acaba?

Duygularını ve hislerini, doğru yansıtamayan insan mı yoksa etkiye, doğru duygu karşılığı

veren yapay zeka mı? Siz, fiziki olarak ayırt edemedikten sonra; androidden aynı hazzı

hatta daha fazla etkiyi alabilirsiniz. Ses olarak soracak olursanız da sahnede izlediğiniz

mikrofonlu oyuncuların sesinden daha yapay ses duymayacağız. Bunlar yakın zamanda gerçekleşecek olan yenilikler… Öyle ki hepimiz göreceğiz.


Son olarak; bu konudaki düşüncemizi sorarsanız… Yapay zeka; bir insanın yerini, asla tutmayacak tabii ki! Belki daha fazla ilgi görecek ama sahnedeki android, bir insan olamayacak. Bu itibarla öyle bir dönemde gerçek insanların değeri daha çok artacak. Çünkü bir gösteriyi, eş zamanlı olarak dahi, istediğiniz kadar salonda gösterebilirsiniz; tıpkı bir sinema filmi gibi… Ama insanın oynadığı oyun, sadece bir salon izlenebilir. Bence, yakın gelecekte; şöyle bir ayırıma da şahit olunabilir. Ve bu, tamamen bir öngörü… Sahne gösterileri, “android oyuncuların oyunları” ve “organik oyuncuların oyunları” diye ikiye ayrılabilir.


Yapay zeka androidler çoğalsa bile insanın yeri, her zaman ayrı kalacak. Bu arada; belki de işinden olan bazı insanlar, işi şiddete vurarak, “android vandallığı” ve terörü gerçekleştirebilir. Her neyse bu, işin bir diğer boyutu… Onu da başka bir yazıya bırakalım.


Konumuzu; “yapay zekaları, hayatımızın içinde daha fazla görecek miyiz?” sorusu ile toparlarsak…Bir yenilik; ya ihtiyaçtan doğar ya da daha fazla kazanma isteğinden... Bazen ihtiyaç, yeni bir kazancı doğururken; bazen de daha fazla kazanma isteği, bir ihtiyacı doğurabilir.


Malum; şu an, bir pandemi yaşıyoruz. Evlerdeyiz ya da kontrollü olarak dışarıdayız… Böylesi “kontrollü hayat” uzarsa eğer… O durumda; kültür sanatın, bir yapay zeka gelişimine ihtiyacı olacak demektir. Böylesi özel durumlarla ilgili olarak: “Ne, nasıl yapılabilir?” sualine cevap aramak adına, yazılım ve bilişim uzmanları ile görüşmeler yapıyor, projeler tasarlıyoruz. Pandemi dedik de… O da geçebilir ama toplum hayatını kısıtlayan başka dertlerle de karşılaşabilinir. Lakin biz; burada, öylesi olumsuzlukları çağırmamak adına, örnekler vermeme hakkımızı kullanmak istiyoruz.


Son söz olarak… Artık “yeni Dünya düzeni”nin birer şahidi ve parçasıyız. Bu düzende; her sektör; kendi alanında, değişime adapte olup uyum sağlamalı ve projeler üretmeli yoksa var olamaz. Ama böyle devam ederse “insanlar androidleşirken Androidler de insanlaşacak” demektir. Bu da bir başka yazının konusu olsun…


Comments


Commenting on this post isn't available anymore. Contact the site owner for more info.

©2021 tüm yazılar Ömer Yıldırım'a aittir. İzinsiz ve kaynak gösterilmeden kullanmayınız.

bottom of page